yavuz sultan selim mısır seferi nedenleri ve sonuçları

Site De Rencontre Sans Inscription Et Gratuit. 22/11/2014 10-5. Dünya Gücü Osmanlı 1453-1595 Ünitesi 11,658 Görünümler I. SELİM YAVUZ SULTAN SELİM DÖNEMİ 1512 – 1520 Babasının pasifliği ve başarısızlığı karşısında ayaklanan Trabzon Valisi Şehzade Selim, Yeniçerilerin desteğini alarak padişah oldu. Selim önce iki ağabeyi ve yeğenlerini öldürterek Şehzadeler Sorunu’nu çözdü. Yönetimde dinamik kadro oluşturdu, devlet otoritesini güçlendirdi. DOĞU POLİTİKASININ AMAÇLARI a İran Seferi – Çaldıran Savaşı Yavuz Sultan Selim daha Trabzon valisiyken Şah İsmail’in amacını kavramıştı. Yavuz, padişah olduktan sonra ülke içinde karışıklıkları giderip, şehzadeler kardeşleri sorununu da çözdükten sonra öncelikle İran üzerine gitti ve Çaldıran Ovası’nda Şah İsmail’i bozguna uğrattı 1514. Çaldıran Zaferi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu Osmanlı egemenliğine girdi. b Turnadağı Savaşı Çaldıran dönüşü Dulkadir Beyliği’ne Turnadağı Savaşı ile son verildi 1515. Daha sonra Çukurova bölgesinde Ramazanoğulları Beyliği Osmanlılara bağlandı. Bu olaylarla Osmanlılar ile Memlüklüler komşu ülkeler haline geldiği gibi, Osmanlılar Anadolu Türk siyasal birliğini tam anlamıyla da kurmuş oldu. c Mısır Seferi – Mercidabık ve Ridaniye Savaşları Nedenleri Dulkadiroğulları Beyliği’ne son verilmesi, Memluk Sultanı Kansu Gavri’nin Şehzade Ahmet’in oğlunu himayesine alarak Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak istemesi Mekke ve Medine’nin Memlüklülerin denetiminde olması Abbasi Halifesinin Mısır’daki Memlük sarayında bulunmasının Memlüklülere İslam dünyasında üstünlük sağlaması I. Selim’in İslam dünyasının liderliğini ele geçirmek, Mısır’ın zenginliklerinden yararlanmak ve Baharat yollarını ele geçirmek istemesi İlk savaş 1516’da Halep yakınlarında Mercidabık’ta yapıldı ve Memluklerin yenilmesiyle Suriye Osmanlı topraklarına katıldı. Memlüklülerin Sultanı Kansu Gavri savaş alanında öldü. Kansu Gavri’nin yerine geçen Tomanbey Kahire yakınlarında Ridaniye’de güçlü bir savunma hattı oluştursa da yapılan savaşı Osmanlılar kazandı ve Memluk Devleti’ne son verdi 1517. Mısır Seferi’nin Sonuçları 1. Suriye, Filistin, Hicaz ve Mısır Osmanlı egemenliğine girdi. 2. Halifelik Osmanlılara geçti.Teokratik yapı güçlendi 3. Baharat Yolu Osmanlıların eline geçti. Ancak Portekizlilerin 1498’de Hint deniz yolunu bulmalarıyla Baharat Yolundan beklenen kazanç elde edilemedi. 4. Venedik, Kıbrıs Adası için Memlüklülere ödediği vergiyi Osmanlılara ödemeye başladı. 5. Mısır’dan çok sayıda bilim ve sanat adamı İstanbul’a getirildi. 6. Kıbrıs, Girit ve Rodos adaları hariç Doğu Akdeniz Osmanlı egemenliğine girdi. 7. Osmanlı Devleti İslam dünyasının en büyük gücü haline geldi. Yavuz Sultan Selim döneminde batıda ve denizlerde hiç sefer düzenlenmedi. Ayrıca Anadolu’da devşirme sistemi uygulandı. Oluşturulma Tarihi Ocak 17, 2020 1615Osmanlıların Kahire’ye girmesi ve Mısır’da hâkimiyet sağlamasının yolunu açan Ridaniye Savaşı, 22 Ocak 1517 yılında Osmanlı Devleti ile Memluk Sultanlığı arasında geçen bir meydan muharebesidir. Ridaniye Savaşı tarihi, önemi, özeti, neden ve sonuçlarına ilişkin tüm bilgileri sizlere özel olarak Savaşı, Kahire önlerinde Ridaniye denilen mevkide yapıldığı için adını buradan Savaşı Tarihi Ridaniye Savaşı 1517 senesinde Osmanlı Devleti ile Memluk Devleti arasında gerçekleşmiştir. Savaşı Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Devleti kazanmıştır. Savaş, tarih açısından önemli bir yere Savaşı Özeti Mercidabık Savaşı’nın ardından başa geçen Tomanbay, Halep’e ve Dımaşk’a ulaşan Osmanlı Devleti'ni engellemeye çalıştı. Yavuz Sultan Selim’in Kahire’ye girme ihtimaline karşı şehir önlerinde müdafaa hattı oluşturdu. Tomanbay’a bir elçi heyeti gönderilerek Osmanlı hâkimiyetini kabul etmesi hâlinde Mısır idaresinin kendisine bırakılacağı ve seferden vazgeçileceği bildirildi. Fakat Memluk emirleri karşı çıkarak buradaki Osmanlı elçilerini Devleti'nin ordusu Birketülhac mevkiine ulaştığında askeri mevcudu olarak kayıtlara geçmiştir. Bunu haber alan Tomanbay, askerle yola çıkarak ulaştıkları yerlerde hendekler açmıştır. Buralara toplar gizleyerek güçlü bir savunma hattı oluşturmaya çalışmıştır. Osmanlı tarafı ise Memlukler’in bu planını esirler ve casuslardan haber almış, doğrudan müdafaa hattına saldırmayarak Memlukler’i şaşırtma planı Paşa Anadolu askerleriyle sağ kolda, Küçük Sinan Paşa ise Rumeli ordusuyla sol kolda harekete geçti. Padişah ve kapıkulları da merkezde olacak şekilde saf bağlayan Osmanlı ordusu Memluk cephesini ateş altına aldı. Topları kullanamayan Memluk kuvvetleri tüm saflarını yeniden düzenlemek zorunda kalmıştır. Ridaniye adı verilen düzlükte Osmanlı topçu ve tüfekleri oldukça yoğun bir ateş başlayıp çeşitli manevralarla yedi sekiz saat süren savaşın sonucunda Memlukler tamamen dağıtıldı. Tomanbay yanındaki beş on emirle birlikte Kahire’ye çekilmekten başka çare bulamamıştır. Savaştaki kayıpları ise 4000 civarında olmuştur. Osmanlı ordusunun kaybının bu sayıdan biraz daha az olduğu Savaşı'nın ertesi günü Osmanlı ordusunun Kahire’ye girişine izin verilmiştir. Fakat şehrin Osmanlı idaresine tam olarak geçmesi Tomanbay’ın yakalanarak idam edilmesinden sonra Savaşı'nın Önemi Ridaniye Savaşı, Memluk Sultanlığı’nın sonunu hazırlayan savaştır. Aynı zamanda, Mısır’ın Osmanlılar’ın elinden geçmesini sağlamıştır. Savaş, Kahire önlerinde ve Ridaniye adı verilen mevkide meydana geldiğinden dolayı; bu adla Savaşı'ndaki ağır yenilginin ardından Memlukler ikinci direnişini burada yapmıştır. Memlukler'in ikinci direnişinin de kırıldığı Ridaniye Savaş, Osmanlı Devleti'nin Kahire’ye girerek Mısır üzerinde hâkimiyet kurmasını Savaşı'nın Nedenleri ve Sonuçları Ridaniye Savaşı'nın nedenleri şunlardırNedenleri - Fatih Sultan Mehmet zamanında başlayan Osmanlı-Memluk gerginliğinin 2. Bayezid döneminde artarak devam etmesi. - İki devletin de birden İslâm coğrafyasında lider olmak istemesi. - Yavuz Sultan Selim'in İslâm dünyasını kendi liderliği altında birleştirmek istemesi. - Memluk Devleti'nin Şah İsmail ile birlikte ittifak kurması. - İki devletin de birden Güneydoğu Anadolu toprakları üzerinde tam egemenlik kurmak Savaşı'nın sonuçları ise şunlardırSonuçları - Osmanlı Devleti Mısır seferi esnasında Memlukleri öncelikle 1516 Mercidabık Savaşı'nda, ardından 1517 Ridaniye Savaşı'nda mağlup etmiş oldu. - Memluk Devleti tamamen yıkılmıştır. - Osmanlı Devleti Türk-İslâm dünyasının yeni lideri hâline gelmiştir. - Suriye, Filistin ile Mısır tamamen Osmanlı egemenliğine girmiştir. - Memluk ülkesinde yaşayan Abbasi halifesi bu sıfatı devretmiş ve de halifelik bundan böyle Osmanlı padişahlarına geçmiştir. Dolayısıyla ilk Osmanlı halifesi de Yavuz Sultan Selim olmuştur. - Osmanlı Devleti'nde dinsel yapılanma başlamıştır. - Kutsal emanetler zaferin ardından İstanbul'a getirilmiştir. - Memluk hazinesi Osmanlı'ya geçmiştir. - Venedik, Kıbrıs için Memluklere verdiği vergiyi artık Osmanlı Devleti'ne vermeye başlamıştır. - Baharat yolunun kontrolü bütünüyle Osmanlı Devleti'nin eline geçmiştir. 14 Mayıs 2013, 1653 1 Zen Guest Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi Osmanlı tahtına 1512 yılında babasına karşı düzenlediği bir darbe sonucu oturan I. Selim, 1520 yılına kadar tahtta kalmış ve 49 yaşında vefat etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu dönemi şarka yapılan seferler ile anılmış ve devletin, daha çok Müslüman milletlerin liderliğini ele geçirdiği bir evre olarak görülmüştür. Kaldı ki, Venedikli bir konsolosun “Tanrı bizi korumazsa, sonunda bütün Müslümanların hükümdarı olacak[1]” diye I. Selim hakkındaki endişelerini dile getirmesi, bunun açık bir kanıtıdır. Osmanlı-Memlûk İlişkileri Memlûklar ile Osmanlıların ilk münâsebetleri I. Murat Dönemi’nde, dostâne bir çerçevede başlamıştır. Fakat Osmanlı’nın batı yönüne doğru elde ettiği parlak zaferler, doğudaki Memlûkların endişe duymasına sebep olmuştur. II. Mehmet zamanında ilişkilerin en parlak dönemine ulaştığı bir gerçek iken, aynı zamanda bu dönem ciddi sorunların da bir başlangıç noktası olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in cihanşümul hâkimiyet anlayışı, Memlûk Sultanı el-Melik el-Eşref Seyfeddin Aynal’ı giderek tedirgin etmiş ve Memlûk Sultanı, Fatih’e yazdığı mektuplarda ona karşı küçük düşürücü ifadeler kullanmıştır. İstanbul’u fethederek yeni bir çağ başlatan ve aynı zamanda Hıristiyanlar üzerinde giderek artan tahakkümünün kendisine verdiği özgüven ile Fatih, kendisine Kayser-i Rum unvanını vermiş ve kendini Roma’nın mirasçısı saymıştır. Mısır’ın da Roma’nın bir toprak parçası olduğu gerçeği, Fatih’in cihanşümul anlayışı ile perçinlenerek sultanın kendine olan özgüvenini artırmıştır. Ve artık Memlûk sultanına “Sultan-ı Harameyn Babam” hitabının yerine “Hadim-i Harameyn Karındaşım Mısır Sultanı” ifadesini kullanmaya başlamıştır.[2] Yine Fatih zamanında ortaya çıkan Hicaz Su Yolları Meselesi, iki devlet arasında gerginliğe neden olmuştur. Fakat aslında bu sorun, Osmanlı Devleti’nin Memlûklara karşı güttüğü hâkimiyet politikasının sadece görünen, diplomatik bir göstergesiydi. Âşık Paşazâde ve Hoca Sadeddin dışında ilk dönem kroniklerinde Hicaz Su Yolları ile başlayan Mısır meselesi genel olarak yer almamıştır. İki kronikte de, her yıl kutsal topraklara, hacca giden hacıların bu dinî görevlerini kolaylıkla ifa edebilmeleri için hac yolu üzerinde bulunan su kuyularının tamir edilmesinin gerekliliğinden bahsedilir. Hoca Sadeddin, Fatih’in bu tamirat için kendi hazinesinden ya da vakıflar aracılığıyla fon ayrılması için bizzat Memlûk sultanına mektup yazdığını belirtir. Fakat Memlûk sultanı bu isteği, kendisine hakaret olarak değerlendirir ve Osmanlı sultanının, kendi iç işlerine karıştığını düşünerek bunu reddeder.[3] İki kronikte de Hicaz Su Yolları Meselesi anlatıldıktan hemen sonra iki devletin Dulkadiroğulları üzerindeki mücadelesinden bahsedilmesi, Osmanlı-Memlûk arasındaki esas sorunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü Dulkadiroğulları coğrafyası, Memlûklar ve Osmanlı arasında bir tampon bölge oluşturmaktadır. Bu bölge kimin tahakkümü altında olursa, bu coğrafya o devlet için o kadar güvenli olur demektir. Fatih Sultan Mehmet’in, kayınpederi olan Dulkadiroğulları hükümdarını ve kayınlarını himâye etmesi, bu beyliğin Osmanlı için gerekliliğini göstermektedir. Memlûklar ise, Mısır ve Suriye coğrafyalarının güvenliği için bu beyliğin önemini bilmekteydi ve bunun sonucunda Dulkadiroğulları Beyliği’nin iç işlerine müdahale etmişlerdir. Böylece Osmanlı-Memlûk ilişkilerinin temel gerginlik meselesi Dulkadiroğulları olmuştur.[4] Hicaz Su Yolları Meselesi, Osmanlı Devleti’nin diplomatik bir manevrasından ötürü gelmekteydi. Hedeflenen asıl amaç, Mısır’ın fethedilmesi ve dolayısıyla İslâm dünyasında artık etkisi kalmamış olan Abbasi Halifesi’nin yerine Osmanlının liderliğini getirmekti. Çünkü, bir zamanlar putperest Moğolları durduran, Abbasi Halifesi’ni himâye eden, kutsal beldelerin bekçiliğini yapan Memlûklara karşı, çok daha parlak zaferler elde eden Osmanlılar alternatif olmaya başlamıştı.[5] Fatih Sultan Mehmet bunun bilincinde olarak Dulkadiroğulları Beyliği’ni hâkimiyeti altına almayı düşünmüş ve belki de vefat ettiği zaman henüz başlamış olduğu seferinin hedefi Mısır’dı…[6] II. Bayezid Dönemi’nde ise ilişkiler gittikçe gerginleşmeye başlamıştır. Cem Sultan’ı barındıran Memlûk Sultanı, artık Osmanlı Devleti’nin ezelî düşmanı hâline gelmiştir. II. Bayezid’in hükümdarlığı Toros’un ötesinde fazla itibar görmüyordu. Çünkü Anadolu’nun artık bu bölgesinde, Suriye ve Mısır hükümdarı olan Memlûk Sultanı daha itibarlıydı ve arkasına dinin kendisine sağladığı yüksek siyasî konumunu almıştı. Ayrıca bu dönemde Osmanlı’ya boyun eğmekten vazgeçen Dulkadiroğulları Beyi ve Memlûklar ile birçok çatışmaya girilmiş ve Osmanlı kuvvetleri genel olarak yenilgiye uğratılmıştı.[7] Nihayetinde tahta çıkan I. Selim, Yeniçerilerden aldığı biat üzerine devletin o anki en büyük sorunlarından biri olan Şah İsmail sorununu çözmeye eğildi. Bu sorun kısmen çözülünce, Memlûkların ortadan kaldırılma gereği zaruret hâline gelmişti. 1515 baharında, artık devlet için ciddi bir tehlike olan Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle’yi ortadan kaldırmayı amaçlayan Yavuz Sultan Selim amacına ulaşmış ve beyliği resmen hâkimiyeti altına almıştır. Böylece iki devlet arasındaki tampon bölge ortadan kalkmış ve bir savaş kaçınılmaz olmuştur. Seferin Nedenleri Şüphesiz ki her olay ve olgunun en az bir sebebi vardır. Devletlerin gerçekleştirmiş oldukları savaş ve seferlerde ise bu sebepler çok yönlü olmakla beraber, neredeyse hiçbiri birden ortaya çıkmamışlardır. Osmanlı Devleti’nin, I. Selim’in döneminde Mısır üzerine yaptığı sefer de şüphesiz önceden planlanmış ve faydacı bir yaklaşımla bu savaşa karar verilmiştir. Mısır Seferi’nin temel olarak birkaç sebebi vardır. Osmanlı’nın cihanşümul hâkimiyet anlayışı Memlûk ülkesinin fethedilmesini gerektirmekteydi. Ayrıca bu devletin, kutsal toprakların koruyucusu olması da dinî liderliğin bir nişanesidir. Osmanlı Devleti, bu nişaneye kendisi sahip olmak istemiş ve İslâm Dünyası’nın tartışmasız lideri olmayı dilemiştir. Memlûkların, kaçan Osmanlı şehzadelerine kucak açmaları da görülebilir bir sebepti. Memlûkların, Şah İsmail ile nihayet birlik olması da bir sebep olarak gösterilebilir. Akdeniz ticaretinin önemli duraklarından olan Mısır’ın ekonomik değeri de yadsınamaz bir gerekçeydi. Osmanlı tahtına 1512 yılında babasına karşı düzenlediği bir darbe sonucu oturan I. Selim, 1520 yılına kadar tahtta kalmış ve 49 yaşında vefat etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu dönemi şarka yapılan seferler ile anılmış ve devletin, daha çok Müslüman milletlerin liderliğini ele geçirdiği bir evre olarak görülmüştür. Kaldı ki, Venedikli bir konsolosun “Tanrı bizi korumazsa, sonunda bütün Müslümanların hükümdarı olacak[1]” diye I. Selim hakkındaki endişelerini dile getirmesi, bunun açık bir kanıtıdır. Osmanlı-Memlûk İlişkileri Memlûklar ile Osmanlıların ilk münâsebetleri I. Murat Dönemi’nde, dostâne bir çerçevede başlamıştır. Fakat Osmanlı’nın batı yönüne doğru elde ettiği parlak zaferler, doğudaki Memlûkların endişe duymasına sebep olmuştur. II. Mehmet zamanında ilişkilerin en parlak dönemine ulaştığı bir gerçek iken, aynı zamanda bu dönem ciddi sorunların da bir başlangıç noktası olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in cihanşümul hâkimiyet anlayışı, Memlûk Sultanı el-Melik el-Eşref Seyfeddin Aynal’ı giderek tedirgin etmiş ve Memlûk Sultanı, Fatih’e yazdığı mektuplarda ona karşı küçük düşürücü ifadeler kullanmıştır. İstanbul’u fethederek yeni bir çağ başlatan ve aynı zamanda Hıristiyanlar üzerinde giderek artan tahakkümünün kendisine verdiği özgüven ile Fatih, kendisine Kayser-i Rum unvanını vermiş ve kendini Roma’nın mirasçısı saymıştır. Mısır’ın da Roma’nın bir toprak parçası olduğu gerçeği, Fatih’in cihanşümul anlayışı ile perçinlenerek sultanın kendine olan özgüvenini artırmıştır. Ve artık Memlûk sultanına “Sultan-ı Harameyn Babam” hitabının yerine “Hadim-i Harameyn Karındaşım Mısır Sultanı” ifadesini kullanmaya başlamıştır.[2] Yine Fatih zamanında ortaya çıkan Hicaz Su Yolları Meselesi, iki devlet arasında gerginliğe neden olmuştur. Fakat aslında bu sorun, Osmanlı Devleti’nin Memlûklara karşı güttüğü hâkimiyet politikasının sadece görünen, diplomatik bir göstergesiydi. Âşık Paşazâde ve Hoca Sadeddin dışında ilk dönem kroniklerinde Hicaz Su Yolları ile başlayan Mısır meselesi genel olarak yer almamıştır. İki kronikte de, her yıl kutsal topraklara, hacca giden hacıların bu dinî görevlerini kolaylıkla ifa edebilmeleri için hac yolu üzerinde bulunan su kuyularının tamir edilmesinin gerekliliğinden bahsedilir. Hoca Sadeddin, Fatih’in bu tamirat için kendi hazinesinden ya da vakıflar aracılığıyla fon ayrılması için bizzat Memlûk sultanına mektup yazdığını belirtir. Fakat Memlûk sultanı bu isteği, kendisine hakaret olarak değerlendirir ve Osmanlı sultanının, kendi iç işlerine karıştığını düşünerek bunu reddeder.[3] İki kronikte de Hicaz Su Yolları Meselesi anlatıldıktan hemen sonra iki devletin Dulkadiroğulları üzerindeki mücadelesinden bahsedilmesi, Osmanlı-Memlûk arasındaki esas sorunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü Dulkadiroğulları coğrafyası, Memlûklar ve Osmanlı arasında bir tampon bölge oluşturmaktadır. Bu bölge kimin tahakkümü altında olursa, bu coğrafya o devlet için o kadar güvenli olur demektir. Fatih Sultan Mehmet’in, kayınpederi olan Dulkadiroğulları hükümdarını ve kayınlarını himâye etmesi, bu beyliğin Osmanlı için gerekliliğini göstermektedir. Memlûklar ise, Mısır ve Suriye coğrafyalarının güvenliği için bu beyliğin önemini bilmekteydi ve bunun sonucunda Dulkadiroğulları Beyliği’nin iç işlerine müdahale etmişlerdir. Böylece Osmanlı-Memlûk ilişkilerinin temel gerginlik meselesi Dulkadiroğulları olmuştur.[4] Hicaz Su Yolları Meselesi, Osmanlı Devleti’nin diplomatik bir manevrasından ötürü gelmekteydi. Hedeflenen asıl amaç, Mısır’ın fethedilmesi ve dolayısıyla İslâm dünyasında artık etkisi kalmamış olan Abbasi Halifesi’nin yerine Osmanlının liderliğini getirmekti. Çünkü, bir zamanlar putperest Moğolları durduran, Abbasi Halifesi’ni himâye eden, kutsal beldelerin bekçiliğini yapan Memlûklara karşı, çok daha parlak zaferler elde eden Osmanlılar alternatif olmaya başlamıştı.[5] Fatih Sultan Mehmet bunun bilincinde olarak Dulkadiroğulları Beyliği’ni hâkimiyeti altına almayı düşünmüş ve belki de vefat ettiği zaman henüz başlamış olduğu seferinin hedefi Mısır’dı…[6] II. Bayezid Dönemi’nde ise ilişkiler gittikçe gerginleşmeye başlamıştır. Cem Sultan’ı barındıran Memlûk Sultanı, artık Osmanlı Devleti’nin ezelî düşmanı hâline gelmiştir. II. Bayezid’in hükümdarlığı Toros’un ötesinde fazla itibar görmüyordu. Çünkü Anadolu’nun artık bu bölgesinde, Suriye ve Mısır hükümdarı olan Memlûk Sultanı daha itibarlıydı ve arkasına dinin kendisine sağladığı yüksek siyasî konumunu almıştı. Ayrıca bu dönemde Osmanlı’ya boyun eğmekten vazgeçen Dulkadiroğulları Beyi ve Memlûklar ile birçok çatışmaya girilmiş ve Osmanlı kuvvetleri genel olarak yenilgiye uğratılmıştı.[7] Nihayetinde tahta çıkan I. Selim, Yeniçerilerden aldığı biat üzerine devletin o anki en büyük sorunlarından biri olan Şah İsmail sorununu çözmeye eğildi. Bu sorun kısmen çözülünce, Memlûkların ortadan kaldırılma gereği zaruret hâline gelmişti. 1515 baharında, artık devlet için ciddi bir tehlike olan Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle’yi ortadan kaldırmayı amaçlayan Yavuz Sultan Selim amacına ulaşmış ve beyliği resmen hâkimiyeti altına almıştır. Böylece iki devlet arasındaki tampon bölge ortadan kalkmış ve bir savaş kaçınılmaz olmuştur. Seferin Nedenleri Şüphesiz ki her olay ve olgunun en az bir sebebi vardır. Devletlerin gerçekleştirmiş oldukları savaş ve seferlerde ise bu sebepler çok yönlü olmakla beraber, neredeyse hiçbiri birden ortaya çıkmamışlardır. Osmanlı Devleti’nin, I. Selim’in döneminde Mısır üzerine yaptığı sefer de şüphesiz önceden planlanmış ve faydacı bir yaklaşımla bu savaşa karar verilmiştir. Mısır Seferi’nin temel olarak birkaç sebebi vardır. Osmanlı’nın cihanşümul hâkimiyet anlayışı Memlûk ülkesinin fethedilmesini gerektirmekteydi. Ayrıca bu devletin, kutsal toprakların koruyucusu olması da dinî liderliğin bir nişanesidir. Osmanlı Devleti, bu nişaneye kendisi sahip olmak istemiş ve İslâm Dünyası’nın tartışmasız lideri olmayı dilemiştir. Memlûkların, kaçan Osmanlı şehzadelerine kucak açmaları da görülebilir bir sebepti. Memlûkların, Şah İsmail ile nihayet birlik olması da bir sebep olarak gösterilebilir. Akdeniz ticaretinin önemli duraklarından olan Mısır’ın ekonomik değeri de yadsınamaz bir gerekçeydi. İslamDünyası Liderliğine Yavuz Sultan Selim döneminde artan tehdidlerden dolayı genelde doğuya seferler yapılmıştır. Bu seferlerden Çaldıran Seferinin yapılmasında dönemin başlarında çıkan ve bastırılan Şahkulu İsyanının1511 da önemli payı vardır. Osmanlı – Safevi İlişkileri Çaldıran Savaşı 1514 Nedenleri Devletinin Anadolu’yu ele geçirmek için Anadolu’da Şiilik propagandası yapması, 2. Orta Asya’dan gelen Türklerin Osmanlı sınırlarına girmesinin Şafevilerce engellemesi 3. Osmanlı Devletinin İpek Yolu’nun Van-Tebriz hattını ele geçirmek istemesi Sonuçları içlerine kadar Doğu Anadolu toprakları tamamen Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Mardin ve Diyarbakır Osmanlı topraklarına katıldı. Devleti sarsıldı. Şii propagandası sorunu çözüme kavuştu. Turnadağ Savaşı 1515 Nedeni Çaldıran Seferi sırasında yardım etmemeleri Sonuçları Beyliği’ne son verildi. Türk birliği sağlandı. ve Elbistan Osmanlıların eline geçti. Memluk İlişkileri bozuldu. Osmanlı – Memlük İlişkileri Mısır Seferi Nedenleri Osmanlıya karşı Safevilerle ittifak anlaşması yapması su yolları sorunu Yolu’nun Memlüklerin kontrolünde olması, bazı Anadolu beyliklerini ve Cem Sultan İsyanı’nı Osmanlıya karşı desteklemesi Osmanlı ordusu Halep yakınlarında yapılan Mercidabık Savaşı’nda Memlük ordusunu mağlup etti. Sultan Kansu Gavri öldü. Böylece Suriye ve Filistin toprakları Osmanlı Devleti’nin eline geçti. Mısır yolu Osmanlılara açıldı1516. Yavuz Sultan Selim Sina Çölü’nü geçerek Ridaniye Savaşı’ndan Memlükleri ikinci kez mağlup etti1517. Mısır Seferi’nin Sonuçları Memlük Devleti yıkıldı. Suriye, Filistin ve Mısır Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine girdi. Halifelik Osmanlılara geçmesi sonucu Osmanlı Devleti , İslam dünyasının siyasi ve dini lideri oldu. Mısır’ın fethiyle Baharat Yolu Osmanlı denetimine girdi. Kıbrıs Adası için Venedikler Osmanlı Devleti’ne vergi vermeye başladı. Doğu Akdeniz Osmanlı egemenliğine girdi. Mısır’ın hazineleri ve ganimetleri Osmanlı maliyesine en parlak dönemini yaşattı.

yavuz sultan selim mısır seferi nedenleri ve sonuçları