yazarlar kitap imzalarken ne yazar

kitap imzalayan yazarın klişeleri. imza günü denen nanenin getirdiği kaçınılmaz sonlarının başlangıcı cümlelerdir. en sevdiğiniz yazara kitabınızı imzalatmak hem sizi, hem de yazarını onurlandıracaktır. lakin hiç düşündünüz mü, size yazılan o yazının da o imzanın da diğerlerinden hiçbir farkı olmadığını!? 7. Çok Gezin. Evde oturarak ilham perisi uğramıyor. Hani derler ya; “çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı bilir” diye. İşte bunun cevabı şöyle olmalıdır: Gezerken çok okuyan bilir. İyi bir yazar adayı sürekli dolaşmalı, etkinliklere katılmalı, düşsel açıdan da kendini doldurmalıdır. Yusuf Genç 29 Eylül 2014, 00:00 Son Güncelleme: 29 Eylül 2014, 19:17 Yeni Şafak. İmza, kitabın içinde başka bir kitap. Kaydet. PAYLAŞ. Hiç şüphesiz kitapların kendine mahsus bir Kitap Çok Satan Kitaplar. Yeni Çıkan Kitaplar. Yazar Indeksi: 0-9 A B C Yazarlar Ne Okuyor? Ne Okusam? Kelepir Kitaplar; Site De Rencontre Sans Inscription Et Gratuit. 125 yazar tüm zamanların en şahane kitaplarını seçti Çağdaş İngiliz ve Amerikan edebiyatının 10 şahane romanı, öykü koleksiyonu, oyunları ve şiirleri, The Top Ten Writers Pick Their Favorite Books En iyi 10 Roman Yazarların Favori Kitapları adlı bir listede toplandı. Listeye katkıda bulunan yazarlar arasında Normal Mailer, Ann Patchett, Jonathan Franzen, Claire Messud, and Joyce Carol Oates gibi isimler de var. İşte yazarların favori kitapları 20. yüzyılın en iyi 10 romanı 1. Lolita – Vladimir Nabokov 2. Muhteşem Gatsby – F. Scott Fitzgerald 3. Kayıp Zamanın İzinde – Marcel Proust 4. Ulysses – James Joyce 5. Dublinliler – James Joyce 6. Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez 7. Ses ve Öfke – William Faulkner 8. Deniz Feneri – Virginia Woolf 9. Bütün Hikayeler – Flannery O’Connor 10. Solgun Ateş – Vladimir Nabokov 19. yüzyılın en iyi 10 romanı 1. Anna Karenina – Leo Tolstoy 2. Madame Bovary – Gustave Flaubert 3. Savaş ve Barış – Leo Tolstoy 4. Huckleberry Finn’in Maceraları – Mark Twain 5. Anton Çehov’dan Hikayeler – Anton Çehov 6. Middlemarch – George Eliot 7. Moby-Dick – Herman Melville 8. Büyük Umutlar – Charles Dickens 9. Suç ve Ceza – Fyodor Dostoyevsky 10. Emma – Jane Austen Seçilen kitap sayılarına göre yazarlar 1. William Shakespeare – 11 2. William Faulkner – 6 3. Henry James – 6 4. Jane Austen – 5 5. Charles Dickens – 5 6. Fyodor Dostoyevski – 5 7. Ernest Hemingway – 5 8. Franz Kafka – 5 9. James Joyce, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Mark Twain, Virginia Woolf – 4 Kazandıkları puana göre yazarlar 1. Leo Tolstoy – 327 2. William Shakespeare – 293 3. James Joyce – 194 4. Vladimir Nabokov – 190 5. Fyodor Dostoevsky – 177 6. William Faulkner – 173 7. Charles Dickens – 168 8. Anton Çehov – 165 9. Gustave Flaubert – 163 10. Jane Austen – 161 11 Ağustos 2021 Bunlar da ilginizi çekebilir Eleştiri mi, ballı lokma tatlısı mı? Metin Celâlİşte, tüm yönleriyle iklim krizinden doğan derin endişe Eko-anksiyete! » 14/01/2006 Yazar Kaos GLÇeşitli yazar ve şairlerin Bilge Karasu için imzaladıkları, ona ithaf ettikleri kitaplardan yapılan bir seçmeye birlikte göz atacağız. Geçelim türlerdeki çeşitliliği, yan yana gelen yazar adları bile ilginç bir renkliliği, zenginliği göstermektedir. Farklı kuşaklardan, farklı dünya görüşlerine sahip bu yazarların ortak noktası dost’luğu ya da usta’lığıyla Bilge Karasu’dur.’ Ali Görkem Userin’in kaleminden. Çeşitli yazar ve şairlerin Bilge Karasu için imzaladıkları, ona ithaf ettikleri kitaplardan yapılan bir seçmeye birlikte göz atacağız. Geçelim türlerdeki çeşitliliği, yan yana gelen yazar adları bile ilginç bir renkliliği, zenginliği göstermektedir. Farklı kuşaklardan, farklı dünya görüşlerine sahip bu yazarların ortak noktası dost’luğu ya da usta’lığıyla Bilge Karasu’dur.’ Ali Görkem Userin’in kaleminden. KAOS GL Ali Görkem Userin I. Çok sevdiği dostu Haluk Aker’e Ankara’dan yazdığı tarihli mektubunda ilginç bir şey söyler Bilge Karasu İnsanların ölümünü kabul etmek zorundayız ama insanlardan arta kalan şeyleri öldürmekten kaçınmak da gerekir.’ Buradaki arta kalan şeyler’in içine birçok şey girebileceği gibi, söz konusu insan’ın bir yazar –üstelik ne kitapsız ne kedisiz’ diyebilecek denli kitap düşkünü bir yazar– olduğunu da anımsarsak, önceliği kitaplara vermemenin haksızlık olacağını söyleyebiliriz. II. Bir okurun kitaplığındaki yazarların, kitapların, türlerin ve hatta dillerin çeşitliliği onun kültürel birikim ve zenginliğine dair işaretler olarak da yorumlanabilir. Peki, bir yazarın kitaplığında yer alan ve adına imzalanan kitaplar o yazara dair ne tür izlenimler sunar bizlere? Kuşkusuz bu soru, hem okurların, hem de yazarların sahiplenip yanıtlarını aradığı türden bir soru değildir. Okur, bir yazara imzalanan kitaplarla, tek tük istisnalar dışında pek karşılaşma fırsatı bulamadığı için bu soruyla ilgilenmezken; yazar da, kendisiyle ilgili bir konuda kendisi dışındaki kaynaklara gereksinim duymayacağından muhatap olmaz böyle bir soruyla. Oysa bir yazardan, dostu, ustası bir başka yazara ithaf edilerek, imzalanarak armağan edilen kitaplar, okur için ne denli gizemli bir konudur. Hele hele olayın iki yakası da okurun ilgisini çekecek kişilerse… İki kalem erbabı, iki insan arasındaki bu son derece özel, öznel ileti, üçüncü kişinin hem de farklı cepheden, okur cephesinden elinde kazanacaktır belki de asıl anlamını. Kuşkusuz bunun yorum ve değerlendirmesini yine okurun kendisine bırakmak en doğrusu olacaktır. III. Aşağıda çeşitli yazar ve şairlerin Bilge Karasu için imzaladıkları, ona ithaf ettikleri kitaplardan yapılan bir seçmeye birlikte göz atacağız. Geçelim türlerdeki çeşitliliği, yan yana gelen yazar adları bile ilginç bir renkliliği, zenginliği göstermektedir. Farklı kuşaklardan, farklı dünya görüşlerine sahip bu yazarların ortak noktası dost’luğu ya da usta’lığıyla Bilge Karasu’dur. Kimi sırf sanatı ve yapıtları aracılığıyla tanıdığı Karasu’ya imzalarken, kimi dostu Karasu’ya, kimi de hem ağabeyi, hem de sanatsal anlamda ustası bildiği Karasu’ya imzalamıştır kitabını. Bu bağlamda, dar ideolojik kalıplara sığdırılamayacak özgün bir yazar, önemli bir sanatçı olarak Bilge Karasu’nun portresi belirmektedir ona imzalanan kitaplarda. Elimizdeki materyalin varoluşu itibariyle sahip olduğu mahremiyetin farkında olsak da, bu kitapların kamuya açık bir alanda okurların elinin altında olduğu gerçeği, bunları ilgili diğer insanlarla paylaşma gereğini doğurmaktadır. İmzalı nüshaları, Karasu’nun Anadolu Üniversitesi Merkez Kütüphanesi’nde yer alan kitapları arasından seçtik. Karasu’nun kişisel kütüphanesinden gelen öbür kitaplar gibi bu imzalı nüshalar da Merkez Kütüphanesi’nin 178 bin küsur kitabıyla aynı raflarda, onlarla karışık bir biçimde durmaktadır ve ayırıcı tek özellikleri, ilk sayfalarında yer alan Bilge KARASU’nun Anadolu Üniversitesi Kütüphanesine Bağışıdır’ damgasıdır. Bilge Karasu’ya imzalı kitaplar arasında göz atacağımız ilk kitap, Türk şiirinin yaşayan en büyük adlarından İlhan Berk’in imzasını taşıyor. Şair, 1960 yılında Ataç Kitabevi tarafından basılan yedinci şiir kitabı Çivi Yazısı’nı imzalamış ilk olarak Karasu’ya. Öykücünün otuzuna, şairin kırk ikisine bastığı yıl içinde imzalanan kitaba şunları yazmış Berk Hikâyelerini en çok benim sevdiğim, Büyük yazar, Canım Kardeşim Bilge Karasu’ya. İlhan Berk – 60’. Bilindiği gibi Karasu’nun ilk öykü kitabı Troya’da Ölüm Vardı 1963 yılında yayımlanmıştır. Ama bu ilk kitaptan on bir yıl önce, 1952 yılında –bir başka kaynağa göre 1950’dir bu tarih– dergilerde yayımlanmaya başlamıştır öyküleri. Bu bağlamda, İlhan Berk’in iyi bir Karasu okuru, hatta izleyicisi olduğu çıkarımını yapmak yanlış olmayacaktır. Ardından de Yayınları tarafından 1968’de basılan Âşıkane’sini görüyoruz şairin. Bu kez klasik denebilecek bir yalınlıkla imzalanır kitap Bilge için… İlhan Berk – 68’. Yine bir büyük şairle devam edelim. Turgut Uyar’la. Karasu’nun Uyar’larla hem Tomris Uyar, hem de Turgut Uyar ile dostluğu da bilinmektedir. Şair, Mart 1974’te sondan bir önceki şiir kitabı Toplandılar’ı imzalamış Karasu’ya. Cem Yayınevi’nin yayımladığı ve 70 – 73 notları’ alt başlığını taşıyan şiirlerini Bilge’ye, sevgiyle, özlemle’ imzalamış Uyar. Ve altına büyükçe bir imza atmış. Sırada Karasu’yla aynı yıllarda doğan, yaşıtı diyebileceğimiz bir edebiyatçımız var. Hayatını ve sanatını doğuya batının, batıya da doğunun kültür mirasını aktarmaya adayan Talât Sait Halman, Shakespeare’in oyunlarından yola çıkarak yazdığı Kahramanlar Ve Soytarılar/ Shakespeare’in Dünyası adlı oyununu imzalamış Karasu’ya. 1991 yılında Cem’den çıkan bu yapıtını aynı yılın Kasım ayının on beşinci gününde içten ve sıcak sözcüklerle imzalamış Halman Sevgili Kardeşim Bilge’ye candan dileklerle – Talât, İstanbul, 15 Kasım 1991’. Şairlerle başladık ya, onlarla sürdürelim kitaplar arasındaki bu yürüyüşümüzü. Altmış kuşağı şairleri arasındaki özgün yerinin yanı sıra, yaşadığı gel-gitli ideolojik süreç nedeniyle de her dönem gündemde olan bir şair İsmet Özel. O da Karasu’ya birkaç kitabını imzalamış. Özel, çok ses getiren Evet, İsyan adlı ikinci şiir kitabının 1969 yılında de Yayınları tarafından gerçekleştirilen ilk basımını, Bilge Karasu’ya – İsmet Özel’ diyerek imzalamış. Özel’den Karasu’ya imzalanan elimizdeki ikinci kitap 1980 yılında basılmış. Özel’in yaşadığı ideolojik dönüşüm sürecinin ilk yılları da diyebiliriz 1980 için. Birkaç dostuyla birlikte kurduğu Yeryüzü Yayınları’ndan çıkan Şiir Okuma Kılavuzu’dur bu ikinci kitap. Dilimizde şiir üstüne yayımlanan en önemli incelemelerden biri olan bu kitabının ilk sayfalarına kalın uçlu bir kalemle şunları yazmış Özel Bilge Karasu için, sanatına ve kişiliğine duyduğum saygıyı bir kez daha belirtme sevinciyle… – İsmet Özel’. Geçen on bir yıl içinde şairin imzası da bir dönüşüm geçirmiş ve bugünkü şeklini almıştır. Ardından, dört yıl sonra dördüncü şiir kitabı Cellâdıma Gülümserken’i imzalar şair öykücüye Bilge Karasu’ya sevgi ve içtenlikle – İsmet Özel’. İsmet Özel gibi, Karasu’ya duyduğu sevgi ve saygıyı ona imzaladığı kitaplarıyla gösteren bir başka şair ve yazar da Hulki Aktunç’tur. Onun imzaladığı birkaç kitap da ulaşabildiklerimiz arasında. İlk kitap, Islıkla Tarihçe. Şairin ilkiyle aynı yıl yayımlanan 1989 ikinci şiir kitabıdır bu. 1000 Tane Yayınları tarafından basılan bu kitaba şunları yazmış Aktunç Sevgili Bilge’ye, Ermiş ve yazar ellerini öperek – Hulki Aktunç’. Bu kitabın öncekilerden farklı bir yanı da var. Karasu, sahip olduğu öbür kitaplara attığı gibi buna da kendi imzasını ve tarihi yalnızca yıl olarak atmış. Aktunç, iki yıl sonra Telos’tan çıkan üçüncü şiir kitabı Adresim Aynalar’ı, takvimler yılın ilk ayının son günlerini gösterirken şu şekilde imzalar Sevgili Bilge Karasu için, Bir doğum gününde ‘güne değen geçmiş’ ile… – Hulki Aktunç, 27 Ocak 1991’. Ulaşabildiğimiz kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre Bilge Karasu’nun tam doğum tarihi Yani sözü edilen doğum günü onunki değildir. Ancak Aktunç’un yaşamöykülerinde tam tarih verilmediği için onunki olup olmadığından da emin olamıyoruz. Belirsiz bir diğer nokta da, tarihteki 1991’in 1’inin üstünü çizerek 2 yapanın kim olduğudur. Ancak, kalemler arasındaki belirgin farklılık, bunu yapanın Aktunç olma olasılığını düşürmektedir. 1992’nin son günlerinde de Şarkılar’ını imzalamış Aktunç. O da şöyle Sevgili Bilge, Gerçi bütün şarkılar senin için, ama, özellikle 24. Belki 24 saat! – Hulki Aktunç, Her biri numaralandırılan şarkılardan yirmi dördüncüsüne bakmak da farz oldu şimdi Yangın kavmindeniz ne giysek alev’. Aktunç’un elimizdeki son kitabı ise, yayımlandığı yıl olan 1994’te Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazanan Istıraplar Ansiklopedisi. Karasu’nun ölümünden dokuz ay önce imzalanan bu kitapta şöyle diyor Aktunç Sevgili Bilge Karasu’ya, Her zamanki gibi hayranlıkla. – Hulki Aktunç, 3 Kasım 1994’. Edebiyata felsefe katan Karasu’nun aynı zamanda iyi bir şiir okuru, hatta bir gizli şair olduğunu söyleyebiliriz. Öykünün sınırlarını aşan metinlerinin zaman zaman şiirsel metinlere döndüğü de doğrudur. Bu yüzden, şairlerin ona olan muhabbetini garipsememek gerek. Şimdi de Ebubekir Eroğlu’na bakalım isterseniz. İlk şiir kitabı Kuşluk Saatleri’nin 1974’te yayımlanmasının üzerinden geçen on yılın sonunda Bürde Yayınları’ndan çıkan ikinci şiir kitabı Kayıpların Şarkısı’nı imzalamış şair, Karasu’ya. Klasik denilebilecek bu kısa ithaf şöyle Bilge Karasu için, Saygıyla… Haziran ‘88 – Ebubekir Eroğlu’. Bilge Karasu’ya olan dostluk ve hayranlığını yazdıklarından da bildiğimiz birkaç yazardan biri de Enis Batur’dur. Karasu’nun ve yazdıklarının anlaşılması, hak ettiği değeri görebilmesi için yıllardır elinden gelen çabayı göstermektedir Batur. 1981’de Ada Yayınları tarafından yayımlanan şiir kitabı Kandil’i aynı yıl içinde şöyle imzalar şair usta’ya, dost’a, sevgiyle – Enis Batur ‘81.’ Batur’un gözünde Karasu’nun yeri apayrıdır hem usta, hem dost. On bir yıl sonra Remzi’den çıkan ve ertesi yıl da 1993 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazanan Perişey’e bakalım şimdi de Usta! Beni öldürsene! Sevgiyle – Enis Batur 92’. Karasu yine usta’dır ama bu kez Göçmüş Kediler Bahçesi’ndeki yedinci masal olan Usta Beni Öldürsen E!’deki usta-çırak ilişkisine bir gönderme söz konusudur. Günümüzde her yazdığı ses getiren şair ve yazarlarından biri olan Murathan Mungan, ilk kitaplarından ikisini bir ay gibi kısa bir arayla imzalar Karasu’ya. İlk imzalanan kitap, 1981 yılında Ödül Alan Kitaplar Yayınevi’nce yayımlanan ve Mungan’ın, Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü Turgay Fişekçi ve Ozan Telli’yle birlikte aldığı Osmanlıya Dair Hikâyat’tır Çok Sevgili Bilge’ye, bu minval üzre, en kadim muhabbetle! 25 OCAK ‘82 – Murathan Mungan’. Öbür kitap ise, 1982’de Dost Kitabevi tarafından yayımlanan Taziye adlı oyunudur. Ki, yazar bu oyunuyla Sanat Kurumu’nun 1984 yılı en iyi tiyatro yazarı ödülünü alır. Taziye’yi şöyle imzalamış Mungan Çok Sevgili Bilge, Çok çok Sevgili Bilge, her sevdâya başlarken de taziye, biterken taziye… Her kitaba başlarken de… her kitap da… 5 MART ‘82 – Murathan Mungan’. Mungan’ın, Karasu ile birebir dostluğu olan ve evine gelip giden yazarlardan biri olduğunu da eklemeliyiz. Sona doğru yaklaşırken, bir kadın şairimizle sürdürüyoruz kitaplar arasındaki gezintimizi. Lâle Müldür’ün de iki kitabı var elimizde Karasu’ya imzaladığı. İlki, 1988 yılında Şiir Atı tarafından yayımlanan Uzak Fırtına’dır. Müldür, şöyle ithaf eder bu kitabını Sayın Bilge Karasu’ya, dostlukla, hayranlıkla – Lâle Müldür’. Dostluk’ ve hayranlık’ öbür yazar ve şairlerin ithaflarında da rastladığımız durumlardır. Ancak sayın’ hitabını ilk kez Müldür’de görüyoruz. İkinci kitap olan ve 1992 yılında Metis Yayınları’ndan çıkan Kuzey Defterleri’ni de benzer bir biçimde imzalamış Müldür Sayın Bilge Karasu’ya Kuzey Defterleri ile iyi yolculuklar. Saygıyla – Lâle Müldür’. İlginçtir, Müldür iki kitabı imzalarken de tarih atmamış. Elimizdeki son kitap, seksenlerden bu yana özellikle deneme ve eleştiri üstünde yoğunlaşan, bunun yanı sıra Kayıp Hikâyeci adlı kitabıyla öykücülüğünü de kanıtlayan Âlim Kahraman’a ait. 1985 yılında Akabe Yayınları’nca yayımlanan Bir Duyarlığın Çağdaş Biçimleri adlı inceleme çalışmasını imzalamış yazar, Karasu’ya. Kahraman’ın ithafı da öbürlerinden biraz farklı sayılabilir Troya’da Ölüm Vardı’nın yazarı Bilge Karasu’ya… İst. – Âlim Kahraman.’ Farklılığı, Karasu’nun bir yapıtını merkeze alıyor olmasındadır. Üstelik adı geçen bu yapıtın yayımlanışının üstünden yirmi iki yıl gibi kısa sayılamayacak bir süre geçmiştir. Demek ki Kahraman’ın üstünde küçümsenemeyecek boyutta etkileri olmuştur Troya’da Ölüm Vardı’nın. Kaynak Kitaplık, Aralık 2005, Sayı 89 Etiketler kültür sanat imza günüdenen nanenin getirdiği kaçınılmaz sonlarının başlangıcı sevdiğiniz yazara kitabınızı imzalatmak hem sizi, hem de yazarını hiç düşündünüz mü, size yazılan o yazının da o imzanın da diğerlerinden hiçbir farkı olmadığını!?siz kim olursanız olun, o yazarın gözünde değerli bayan k. kişisi olarak tanımlanacaksınız yazar tarafından, tıpkı fiyat etiketi gibi."değerli k. ya dostlukla"değerli olduğumu da hemen anladım değil mi mi ey yazar! belki çalıştığım yerde durmadan dolaplar çeviren, dedikoduculuk ve sinsilik yapan adinin de bayağısı bir insanım, ya da öğrenciysem diyelim annemi kullanıp babama yalanlar söyleyen, tembellikten başım dönmüş biri olmadığımı nerden bilebilirsin? sen kalkmış böyle bir insana değerli diyebiliyosun. ya dostluğa ne buyurulur? öyle ucuz bir şey mi dostluk, iki dakika önce adını öğrendiğin birine karşı ülfetten bahsedebiliyorsun? herkes gibi dostlarından yediğin kazığı gözünün önüne getirsen, bana dostluk dağıtmak konusunda bu kadar cömert de olmazdın sanırım. vitrin camına yaslanıp, ya da bir fuarın ortasında kocaman bir boşuktaki sandalyenin üstünde oturup geçenleri gözleyip akşama kadar sırıtmak zorunda olmak kolay olmasa gerek. sizi böyle boş, böyle müşteri bekleyen kaldırım yosmaları gibi tezgahındaki malı ne edip edip satmak isteyen ama acemiliğinden ve belki de köyden henüz geldiği için bağırıp çağıramayan çaylak işprtacı örneğine benzetmek istemem yazar bu klişeler de mahfeder insan hayatını. yazarın en zor sınavıdır. ... kitabı yazmaktan daha zor bir bilirim, verirken "sevgili ... keyifli okumalar..." yazmıştım. bu mu demişti arkadaşım, e koca kitap yazdık işte diye cevap vermiştim de gülmüştü. büyük sıkıntı mevzuudur. ne yazacağım? üstelik karşıdakinin özel bir şeyler beklemesi sıkıntıyı ikiye katlar. "firdevs'e en öykünmesiz sevgi ve imgelerim eşliğinde derin yalnızlık sabahları..." - bkz volkan sütçüoğluyaz diyeti imparatorluğunda aşk ve gururun karagöz oyunları'nı imzalarken en güzeli ahmet ümit gibi kaşe basıp geçeceksin yoksa kitabını kendi içinde abartmış -hadi uyuzluk yapmayayım özel bir yere koymuş diyeyiyim- bir okuyucuya "falancaya sevgiler..." diye imzalarsan tatmin olmaz bi bozulur yani. kendi isminin bittiği yere apostrof koyar; “...’dan bilmem kime sevgimle” araya güya okuru özel hissettirecek bir iki kelime de ekler çok havalı olanları. ama o kesme işareti mühim bir de çok çalışılmış eciş bücüş, ekseriyetle dana boyu imza. yazacak bir şey bulmayınca buraya baktım. burasının da çok yardımcı olduğunu söyleyemem. kıymetli.... diye başlanacak artık! ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın. Yazarlık öğrenilmez, tohumunda varsa ve kendini yeterince besleyebilirsen yazar olabilirsin. Bu çok doğru. Yine de, gayet revaçta olan yazı atölyeleri, severek okuduğumuz yazarları kanlı canlı önümüze getirerek onlardan birebir tüyolar almamıza yardımcı yüzden 7 gün süren Seferihisar Yazı Kampı’na yazı kampında konuşma yapan, “sırlarını açıklayan” yazarlar şunlardı Yekta Kopan, İnci Aral, Enver Aysever, Işıl Özgentürk, Müge İplikçi, Mario Levi, Onur Behramoğlu, Gülşah Elikbank ve Onur CaymazHer birinden ayrı ayrı bir şeyler öğrendim ve her biriyle çok konuda ithilafa düştüm. Ne olursa olsun, alışageldiğimiz yüzeysel siyaset dışındaki konularda ithilafa düşmek bile gerçekten olmak isteyenlere tavsiyeler1- Yazar olmak istiyorsan, önce bir meselen olacak. Siyasi, varoluşsal, ailesel, toplumsal, bilimsel… Her neyse… Toplumun geneli tarafından yok sayılan, muhalefet edilen bir Yazar olmak istiyorsan yapman gereken şey kişi, yazma fikrinin büyüsünü seviyor. “Bir kitap yazıyorum” sözünü çok kişiden duymuşuzdur ama gerçekten yazmaya çalışan üç beş başına oturulduğunda çoğu zaman beşinci cümlede takılınır kalınır. Mario Levi diyor ki, bunun iki açıklaması vardır. Biri kötü, diğeri daha da olan, bu konuda sandığınız kadar anlatabilecek hikayeniz, anekdotunuz olmaması. Daha kötü olanı ise malzemeniz olmasına rağmen anlatabilecek kabiliyetinizin olmaması…3- Yazar olmak istiyorsan önce okumalısın. Okumayan kişiler tesadüfen bir iki satır güzel cümle çıkarabilir ama bunları destekleyecek hikayeleri, fikirleri bütün halinde ortaya dökmesi çok zordur. Bunların örnekleri bir şekilde ünlü olmuş, çok satmış yazarlar arasında da çok en çok ithilafa düştüğü nokta “iyi okumanın ne olduğu” ya da “iyi okuma diye bir şeyin olup olmadığı” idi. Yani, her gün belli sayıda sayfa okumak iyi okuma mıdır, eline ne geçerse okumak, başladığın kitabı bitirmek iyi midir gibi sorulara cevaplar farklı cevabım şu Ele geçen her metnin bir şeyler öğretmesi mümkündür ama bu tesadüfe güvenerek plansız programsız okumak, zamanı kötü kullanmak olacaktır. İşinize yaramayacağından emin olduğunuz bir kitabı bitirmeye çalışmak da sadece kişinin kendisine eziyet etmesidir. Üçüncüsü, nasıl ki, üniversitede her dersin bir amacı ve ulaştırmaya çalıştığı bir nokta varsa, okuma planındaki her kitabın da benzer bir amacı olmalıdır. Kitap okuma yöntemleri ile üniversitelerin öğretmeye çalıştığı beceri çok en önemli işlevi bilgiye ulaşma yöntemlerini öğretmesidir. Tez ve antitezleri ayırma, benzerliklerini bulma, bunlar üzerinden fikirleri gruplayarak bir sonraki aşamaya geçme… Sentezleri nesnel yöntemlerle değerlendirme… Bunlar çok zor işlerdir ve işin profesyonelleri, deneyimlileri tarafından okuma da bu yüzden öğretilebilir. Yazı kampı boyunca da her yazarın bambaşka okuma tarihçeleri ve planları olduğunu görmek bunu ispatlıyor. Her birinin okuma tarihçesi, edebiyata, tarihe ve siyasete bakış açılarınıyansıtıyor. Bunlardan detaylı olarak İyi bilmediğin şeyler hakkında yazma. Hatta en iyi neyi biliyorsan onu yaz. Bu, kendinle yüzleşmeni sağlayacak Ben en iyi neyi biliyorum? Cevap veremiyorsan henüz hazır Herkesin “müthiş fikir”leri vardır. Yazmaya başladığı zaman çoğu sıradanlaşır. Eğer yeteri kadar okumuşsan, yazacağın fikre “müthiş” demekten o kadar çok imtina edersin. Cahil cesareti en çok yazarı komik duruma ya da fikir bulmak işin en kolay kısmıdır. İyi bir yazar olmayı başaran herkes, fikrini övme aşamasını geçip gerçeğe dönüştürmek için durmadan çalışanlardır. Zor olan da bu kısımdır Yazarlık aslında ağır bir işçiliktir. Öyle “duygularımı bilinçakışı ile dökeyim, aklıma ne gelirse yazayım, manayı okura bırakayım” demekle olmaz. Yazmak, matematik işidir. Zaman, kişi ve mekan üçlüsünün mantıklı bir şekilde kurgulanması, heyecan verici şekilde kırılıp bölünmesi, ayrıntıları doğru yerlerde vererek ya da saklayarak heyecan yaratma Her saniye oku, yaşa, izle, dinle ve “yazar hazinenini” her türlü malzeme ile doldur. Malzemeleri nerede kullandığına kendin bile şaşıracaksın. Yeter ki tüm malzemeyi bir anda kullanmaya çalışıp yazıyı bulamaç haline yazarların en büyük sıkıntısı ne biliyorlarsa hepsini ilk romanlarında ortaya dökmeye çalışmaları ve saçma bir bulamaç bir şeyleri bildiğinizi ispatlama çabasına dönüştüğünde samimiyetini yitirir. Sloganlarla yazmak, okura bir şeyleri gözüne soka soka öğretmeye çalışmak Türkiye’deki toprak reformunu anlatıp “görgüsüz insanlar peydahlandı” diyerek slogan vari konuşma, madem öyle düşünüyorsun, öyle karakterler tasarla ki, görgüsüz insanlar yarattığı fikrine okuyucular kendisi Sözcük tasarrufu et. Aynı hissi daha kısa cümlelerle vermeye çalış ve aynı bilgiyi çok daha kısa ve vurucu şekilde Çehov der ki “Vaktim olsaydı daha kısa yazardım.”Ders veren yazarlar bize şöyle bir uyarıda bulundu Yeniyetme yazarlar, bazı bildiklerinin inanılmaz önemli olduğunu ya da yalnızca kendilerinin bildiklerini düşünür ve dönüp dolaşıp farklı cümlelerle tekrar tekrar söylerler. Okurlar, sürekli didaktik bir dilden çabuk İnsanları dinle. Onlardan malzeme topla. İyi yazarlar bunu arkadaş çevrelerinde pek sevilmez çünkü insanlar, yazarlara anlatacakları her şeyin bir malzeme olarak kullanılacağını bilirler. Bu, onları rahatsız hissettirir. Yazarların bu sebeple sosyal hayatlarında sıkıntı yaşaması acı bir gerçektir ama yapacak bir şey Her yazar, yazdıklarının kendisine zarar verebileceğinden çekinir. Satır aralarında babanızın sevmediğiniz yönlerini anlatmak, babanızın tepkisini çekebilir. Anne, baba, kardeş, eş, çocuk derken sizi sansürleyecek çok fazla bağınız vardır. Mümkün olduğunca sıyrılmaya çalışın bu korkulardan. Sıyrılamayorsanız, kimseyi birebir anlatmamaya, kimsenin bu karakterle özdeşleştirilememesi için uğraşın. Karakterinizi, gerçek hayattaki kişilerden farklılaştıracak öğelerle yazmak isteyenlere tavsiyeler1- Hikayen, okuyanların bir işine okurlar öykünü okuduktan sonra, “Ee yani? Niye anlattın ki şimdi bunu” diyorsa, konu hiçbir yere bağlanmamışsa ya da hikaye, okura hiçbir soru sordurmamışsa, bir an için bile nabzını arttırmamışsa yanlış yapmışsın bunlardan birini yapabilecek kısımları olmalıdır. Bu, çok satmaktan, çok beğenilmekten farklıdır. Seni okuyan kişi sayısı çok az bile olsa onları heyecanlandırmış olman İyi bilmediğin konulara girmemeye hiç görmediğin halde doğudaki acıları anlatmaya kalkman, bir zeytin bahçesi görmeden zeytin bahçesi romantizmi yapman seni komik duruma düşürecektir. Yaşar Kemal gibi büyük bir yazar bile gidip kent romanı yazmaya cesaret edememiştir Ya çok sıkı konun olmalı ya da samimiyetin… İkisi de yoksa sadece zaman kaybı Levi, çok iyi ipuçları Öykü yazarken iki kavramı iyi öğrenmeliyiz. Tip ve karakter…Tip, klişelerle dolu, herkesin kafasında üç aşağı beş yukarı aynı özellikleri canlandıran kalıplardır. Mesela puro ile viski içen bir büyükelçi bir tiptir. Doğru da olsa yanlış da insanların kafasında bu tip hemen kişiye sadece meyve suyu içirirsen onu bir tipten çıkarır ve bir karaktere büründürürsün. Çünkü bu ezberlenmişin dışındadır ve belli ki bir hikayesi karakterin sadece meyve suyu içmek için bir sebebi olmalıdır. Bu sebebi de doğru seçmelisin, çünkü ona kendini bağlamış olacaksın. Mesela sebep mide kanseri geçirmiş olması ise hikayen boyunca bu gerçeği unutmaman gerekecektir. Hasta olduğu bir dönem olduğunu aklından çıkarmamak ve kurgunu ona göre yapmak zorunda kalacaksın. Mesela gastrit gibi basit bir şeye bağlamak daha güvenli olacaktır fakat bu sefer de bu konu basit kalacak ve öyküyü bir yere götürmeyecektir. Bu durumda meyve suyu içirmiş olmanın bir manası kalmayacak ve karakterden tekrar tipe düşmüş olacaksın. Klişeye dönmüş olduğun için hikayenin orjinalliği Tasvirlerin işlevsel olmalı. Marcel Proust onlarca sayfa boyunca bir eteği anlatabilirdi çünkü toplumun farklı kısımları birbirlerinin ne giydiğinden, o eteğin nasıl bir şey olduğundan haberdar değildi. Fotoğraf ve sinema yoktu. Bu yüzden tasvirleri uzatmak zorunda günümüzde tasvir kısımları genelde okunmadan atlanır ve genelde hikayeye bir şey katmaz. Eğer tasvir yapacaksanız mutlaka konu içerisinde bir yere bir eteğin mavi olduğunu söylüyorsanız bunu bir yere bağlamalısınız; ne bileyim “çocukluk aşkıyla ilk kez buluşmaya giderken de mavi giymişti” gibi bir anektod hikayeyi iyi yerlere Doğruluğundan emin olmadığın noktalarda çok detaya girme. Mesela karakterinin normaldışı hareketleri varsa, bunları bir psikojik hastalık ismi ile tanımlamak zorunda değilsin. Bu, seni zor durumlarda bir yerlere bakıp kalma katatoni de olabilir, otizm de. Yazar olarak bunda bir çıkarım yapmak bizi komik duruma düşürebilir çünkü bir psikiyatr bizim bir otistiği mi yoksa katatoniği mi tanımladığımızı bizden çok daha iyi anlayacaktır. Eğer yanlış tanımladıysak komik duruma düşeriz ve samimiyetimizi karakterini tasvir et, okuyucu bir sıfat bir hastalık yakıştıracaksa kendisi Şafak gibi, Mevlanaya salatada domates doğratma mesela. “Salata hazırladılar” diyip Karakterlerini tüm yönleriyle bil. Hikayende kullanmayacak olsan da, bu karakterin kültürel durumunu, ekonomik tarihçesini, eğitimini, basit aile bilgisini kafanda kur. Yoksa savrularak kaybolma riskin artar. Bu savrulmayı okur hissederse yazıyı bırakıp yaratılmış en bilinen ve en samimi karakterlerden biri…8- Bir karakteri genelleyerek bir toplum eleştirisi yapacaksan, benzer karakterleri inceleyerek kendi fikrinin doğruluğundan emin ol. Zaten genellemen doğru ise toplum tarafından kabul görecektir. Oblomovculuk gibi…Bunu yapabilmek çok az kişiye nasip olsa da en azından karakterin ismi geçtiğinde herkes nasıl bir karakter olduğunu bilecektir İnce Memed’in nasıl bir karakter olduğunu kitabı okumamış kişiler bile bilir mesela… Çünkü toplumun genelindeki bir tipi doğru şekilde karakterleştirilmiş ve toplum tarafından kabul yazar olmak, okur olmak hakkında, deneyimli yazarlardan çok şey öğrendim. Başta Işıl Özgentürk olmak üzere tüm yazarlara teşekkürlerimi kalmak için Twitter’dan takip edebilirsiniz. KADIKÖY VE ÜSKÜDARLI YAZARLAR KİTAPLARINI İMZALADI Kadıköylü yazarlar Meral Kurulay ve Zeynep Kasap ile Üsküdarlı yazar Kerime Ural Cengiz, 23 Ağustos günü, “Cumba’dan Kadınlar Kalemleriyle Doğuyor” başlıklı etkinlikte kitaplarını imzaladı. Cumba Kültür Sanat Platformu tarafından Üsküdar’da, Hanımeli Kafe’de düzenlenen etkinlikte kitap severler, yazarları yalnız bırakmadı. İmza gününde Meral Kurulay, “Bana Hikaye Anlatma”; Kerime Ural Cengiz, “Toprağın Elleri” ve Zeynep Kasap, “Mut” başlıklı kitabını imzalarken, okurlarıyla sohbet etti; soruları yanıtladı. Etkinlikte, Kirpi Edebiyat Dergisi yayın yönetmeni Mehmet Özgür Ersan, anılan derginin editörlerinden Funda Ergenekon ve Cumba Kültür Sanat Platformu kurucusu Deniz Kaptan hazır bulundu. Kitap ile kahvenin buluştuğu samimi bir ortamda geçen etkinlikte ayrıca, şiirler okundu. Yazarların, etkinlikle ilgili olarak yaptıkları ortak açıklama ise şöyle “Amacımız kitaplarımızı bir araya getirip yeni bir söz söylemek. Ayrıca, pandemi nedeniyle bunalmış olan okurlarımıza nefes aldırmak. Güzel ve anlamlı bir buluşma oldu. Yanımızda olan ve etkinliğimize destek veren herkese teşekkür ediyoruz. Kadınlar yazacak, kadınlar çoğalacak ve dünya güzelleşecek. Sanat varsa, hayat vardır!” Etkinliği düzenleyen Cumba Kültür Sanat Platformu, Üsküdar’da faaliyet göstermekte olup, bünyesinde çoğunluğu ev kadınlarından oluşan tiyatro topluluğu bulunuyor. Haber Ahmet Zeki Yeşil Galeri 📆 24 Ağustos 2020 Pazartesi 1552 💬 0 yorum ⎙ Yazdır

yazarlar kitap imzalarken ne yazar